‘Trafik kazası’ değil kasten öldürmeye teşebbüs!
Her yıl
kasım ayının 3. Pazarı Dünya Trafik
Mağdurlarını Anma Günü… 1993 yılında İngiltere Road Peace Derneği tarafından
başlatılan bu günü, trafik mağdurlarını
anmak, toplum ve kamuoyu bilinci oluşturmak için bir anma gününe dönüştürenler,
1995 yılından itibaren, Avrupa Trafik Mağdurları Federasyonu (FEVR) çatısı altından
buluşan trafik mağdurları için çalışan sivil toplum kuruluşları oldu. Bu özel
gün, ilk Avrupa Anma Günü olarak kutlandı. Daha sonra Güney Afrika, Arjantin ve
İsrail’den sivil toplum kuruluşlarının katılmasıyla Dünya Trafik Mağdurlarını
Anma Günü adını aldı. 26 Ekim 2005’te, Dünya Sağlık Örgütü’nün desteği ile BM
tarafından da Trafik Mağdurlarını Anma Günü tanındı. Türkiye ise 2007’den
itibaren bu günü resmi olarak tanıdı. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir
dünyada karayolu güvenliğinin sağlanamaması, karayolu ölüm ve yaralanmalarının
önüne geçilememesi ülkemizin olduğu kadar tüm dünyanın en büyük sorunlarından
biridir . Ancak Türkiye’de gelinen nokta, trafik mağdurları için sadece bir
günde anılmasının yeterli olmadığını ortaya koymaktadır. Öngörülebilen ve önlenebilen bu çarpışmalar
nedeniyle hayatını kaybedenler ve yaralananların yakınları, mağdur haklarının
korunması konusunda hala ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Dünyada kayıtlara geçen ilk ölümlü trafik
çarpışmasının 121 yıl, Türkiye’de ise 105 yıl önce meydana geldiğini
düşünürsek, 100 yılı aşkın bir süredir tüm dünyanın uğraştığı bir sorun
olduğunu söyleyebiliriz.
“İlk çarpışmadan beri şoför kaçıyor”
Türkiye’deki
ölümle sonuçlanan ilk trafik çarpışmasının 105 yıl önce i 26 Ocak 1912’de
yaşanmış. “Zincirlikuyu’dan Beyoğlu’na giden İtalyan Sefaretinin şoförü
Frederico Rasi’nin, Şişli Camii’nin önünde İdris isimli bir Arnavut’a çarpması
sonucu, ağır yaralı İdris’in hayatını kaybetmesi ile bu ilk ölümlü çarpışma
kayıtlara geçti. O gün de şoför çarpışma sonrasında kaçtı. O günden beri
“kaçma” alışkanlık haline geldi. Ancak şoför Rasi, Pangaltı’da yakalandı.
İtalyan Sefareti devreye girdi ve İdris Bey’in ailesine yüklü bir tazminat
verildi, şoför Rasi’ye ise gereken ceza kesilmiş ve dosya kapatılmış.” Trafik
çarpışmalarında mahkeme dosyalarının kapatılması ise 105 yıldır süren bir
gelenek olarak ülkemizde hala devam ediyor.
“Kaza, baştan affetmeyi öngörüyor”
Türkiye’de
kayıtlı rakamlara göre 2016 yılında 7 bin 300 kişinin trafik çarpışmalarında
hayatını kaybetti, 303 bin 812 kişi de yaralandı. “Bu çarpışmalara kaza denmesi
en büyük sıkıntı. Çünkü ‘kaza’ kelimesi baştan affetmeyi öngörüyor. Oysa
yaşananların hepsi dikkatsizlik ve sorumsuzluk nedeniyle meydana geliyor yani
‘öngörülebilirler’. Kırmızı ışıkta geçerseniz, bir çarpışmaya neden olursunuz;
hızınızı kontrol edemeyecek şekilde artırırsanız, istenmeyecek sonuçları ortaya
çıkarırsınız ve birine çarpıp kaçarsanız ‘bir insanın yaşam hakkını elinden
alırsınız’. O zaman neden hala ‘kaza’ deniyor. Doğrusu ‘kasten öldürmeye
teşebbüs’ olmalı ve adalet sistemi de buna göre şekillenmeli”dir. Trafik
çarpışmalarının yüzde 90’ı sürücü hatası nedeniyle yaşanıyor ve ölümle
sonuçlansa dahi bu olaylar hala 3’üncü sayfa haberi olarak görülüyor. Anlık
çözümler ile gün kurtarılıyor. İnsanların yaşam hakkı yok sayılıyor ve asıl
sorunlar her zaman olduğu gibi halının altına itiliyor. Araçlara verilen değer,
insanlara verilmiyor. Trafik çarpışmaları ve sonuçları hala kader olarak
değerlendiriliyor”.
“Çarpışma kader değil”
Trafik
çarpışmalarına hala kader olarak bakıldığı için mağdurların haklarını araması
neredeyse imkansız hale geliyor. “Çarpışma sonrası devletin sizin yanınızda
olmasını beklerken neredeyse bütün kurumlarını karşınıza geçmiş olarak
buluyorsunuz. İlk olarak çarpışmanın hemen ardından hastaneye gidilmek zorunda
olunduğu için Sağlık Bakanlığı ile; ölümlü bir kaza ise devreye polis girdiği
için İçişleri Bakanlığı ile; olay yargı sürecine taşındığı için Adalet
Bakanlığı ile; eğer çarpışmada yol kusuru varsa Ulaştırma, Denizcilik,
Haberleşme Bakanlığı ve Belediyeler ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Ehliyeti
veren kurum Milli Eğitim Bakanlığı olduğu için ona, çarpışma sonrası aldığınız
rehabilitasyon ve psikolojik destek almak için Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’na, yakınınızın ölümü sonrası size maaş verecek kurum Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bu bakanlığa bağlı Sosyal Güvenlik Kurumu olduğu
için bunlara da tek tek derdinizi anlatmak zorundasınız. “Bu süreçleri sağlıklı
bir şekilde atlatabilirseniz ne ala.
Çünkü
sıkıntı bununla da bitmiyor. Toplumun geneli çarpışmalara kader diye baktığı
için hakimler de ‘giden gitti, kalan sağlara bakalım’ anlayışı ile hareket
ediyor. Ve olay basit bir ‘trafik kazası’ olarak ele alınıyor. Sonunda herhangi
bir yaptırım öngörülmediği için manevi tazminatlar ödenmeyerek zaman aşımına
uğruyor. Ayrıca maddi tazminatlarda da son çıkan torba yasalarla araçların
değeri güvence altına alınıp, insan yaşamının değeri azaltıldığı için bir işe
yaramıyor. Bu nedenle verilen cezalar ceza olmaktan çıkıyor adeta bir ödüle
dönüşüyor” .
“Basit bir trafik kazası gibi görülemez”
Özellikle ‘çarpıp-kaçma’nın
bir alışkanlık halinde, “Davalar, hakim
takdirinde bir karar olduğu için, basit bir trafik davası olarak görülmeye
devam ediyor. Halbuki gelişmiş ülkelerde çarpıp kaçanlar, ‘yaşam hakkını ihlal
etmekle’ yargılanıyor. Çünkü çarpıp kaçmak bir kaza değil, bilinçli olarak bir
insanın yaşam hakkını ihlal etmektir.
Dünya Trafik Mağdurlarını Anma Günü vesilesiyle yollarda hayatını kaybeden, sakat kalan ve
yaralanan milyonlarca insanımızı sevgi ve saygı ile anarken, devletimizin de
artık bu olayları ‘yaşam hakkını ihlal’ olarak görmesi gerektiğini düşünüyoruz”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder