29 Kasım 2016 Salı

TRAFİK ÇARPIŞMALARI, TRAFİK MAĞDURLARI VE İSTATİSTİKLER

Trafik ve trafik çarpışmaları ülkemizin en önemli sorunlarından birisidir.  Dünya Sağlık Örgütü 2011 yılında trafik çarpışmalarını “Önlenebilir Küresel Halk Sağlığı” sorunu olarak ilan etti. Trafik ve trafik çarpışmaları, yıllardır sürüp gitmekte ve kanıksanmış bir sorun olarak  büyümeye devam etmektedir. Her gün yollarda ölüyoruz ve yaralanıyoruz, her gün çarpışma haberlerini okuyoruz ve her gün bu kadar ölümlerin,  yaralanmaların ardından kafamızı  kuma sokup, görmeden, önlemeden, sonrasında destek vermeden, ödül gibi cezalar veren bir yargı sistemi içinde yaşayıp gidiyoruz. TUİK ve Emniyet Genel Müdürlüğünün istatistiklerine göre,  trafik çarpışmalarının   % 88’nin sürücü kusurlarından kaynaklandığını göstermektedir.  Oysa, bir anlık dikkatsizlik ve kural tanımazlık, binlerce insanın hayatının yok olmasına neden oluyor.

Trafik tüm bileşenleri ile bütün toplumu ilgilendiren ve devletin tüm kademesinin içinde olduğu bir seferberlikle,  kamu politikası oluşturularak acil çözümlenmesi gereken büyük  bir sorundur. Sadece ulaşım çözümleri trafiğin problemini ortadan kaldırmaz. Pek çok bileşenden oluşur trafik problemi, en başta yayalar olmak üzere, trafik mağdurları, araçlar, bisikletliler, motosikletliler, engelliler ve tüm bunların yanında belediyeler, karayolları, trafik ile ilgili kurum ve kuruluşları da kapsar. Yürümek, bir yerden bir yere gitmenin en temel aracıdır. Hepimiz öncelikle “YAYA”yız. Hepimizin güvenli ve konforlu yollara gereksinimi var çünkü evimizden çıkıp, adımımızı sokağa attığımız andan itibaren yaya oluruz. Okula, markete ya da aracımıza giderken, hep yayayız. Adımımızı dışarıya atıp, sokağa çıktığımızda “Güvenli Yollar”ın olması bir yaya olarak en temel hakkımız.

Ülkemizde ve dünyada çok fazla trafik çarpışması oluyor ve pek çok kişi bu çarpışmalar sonucu hayatını kaybediyor ya da sakat kalarak hayatını sürdürüyor. Biz “kaza” demiyoruz, çünkü kaza baştan affediyor. Oysa hepimiz biliyoruz, kırmızı ışıkta bir araç geçerse, bir yayaya zarar verebilir. Her zaman araçta yolculuk ederken, gideceğimiz yol kısa dahi olsa, emniyet kemerimizi takmalıyız. Bir araç birine çarpıp kaçarsa, o insanın yaşam hakkını elinden almış olur. Trafikte kurallara uymadığımız takdirde, sonuçların ne olabileceğini baştan biliyoruz. İşte bu nedenle de “kaza” değil çarpışma diyoruz. Devletin en önemli görevi bizim güvenliğimizi ve güvenli ulaşımımızı sağlamaktır. Yani tüm bunlar öngörülebilir sonuçlar o zaman neden hala “kaza” diyoruz.
Trafik Eğitim ve Araştırma Dairesi, 2015 yılı verilerine göre,
Toplam çarpışma sayısı
412.039
Toplam ölümlü çarpışma sayısı
     6.412
Toplam yaralanmalı çarpışma sayısı
176.599
Toplam ölüm sayısı
     7.530
*Olay yeri 3.831

*Olay sonrası 30 günlük dönemde 3.699

Toplam yaralı sayısı
304.421


2015 yılında, istatistiklerde yer alan  7.530 insanımız yollarda hayatını kaybetmiş ve 304.421 insanımız da yaralanmış. Ateş düştüğü yer yakıyor ama  Yol kayıp ve yaralanmalarının ardından ilk ortaya çıkan fiziksel, psikolojik, duygusal ve ekonomik yıkımdır. Dünya genelinde de  1,2 milyon ölüm ve 50 milyon yaralanma, her yıl istatistiklere giren bu rakamlar, her bir olayın ardında tarifi mümkün olmayan bir acı ve çaresizliği ortaya çıkartır. Ne yazık ki, yedek parça kullanımı, aracın değer kaybı gibi bir tenekeye gelebilecek zararlar teminat altına alınmış ama insanların gördüğü zararlar teminat dışında bırakılmış. Trafik çarpışmaları sonucu zarar gören araçların yedek parçası var ama ya insanların? 

Trafik çarpışmaları ve çarpışma sonucu yaşanan sorunları oluşturan etkenler ahtapot gibi pek çok koldan oluşuyor. Bu sorunun ilgili kurumları da her bir aşamada farklılık gösteriyor. Trafik mağdurları, çarpışma sonrası her kurum ile ayrı ayrı uğraşmak ve hakkını aramak için çaba göstermek zorundadır.

Çarpışma olduğu anda hemen acil yardım gerekmektedir. Bu anda Trafik Mağdurları Sağlık Bakanlığı ile karşılaşır. Ambulans ve acil yardım sonrasında hastane tedavisi gelir. Ölümlü ve yaralanmalı çarpışmalarda polis soruşturması yapılır ve polis çarpışma dosyasını hazırlar, polis geldiği andan itibaren trafik mağdurları İçişleri Bakanlığı ile muhataptır
Polis soruşturması bittikten sonra yargı süreci başlar ve trafik mağdurları Adalet Bakanlığı ile karşı karşıya gelir. Bu arada sigorta şirketleri devreye girer. Eğer çarpışmada yol kusuru varsa Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Belediyeler de trafik mağdurlarının muhatabı olur. Trafik çarpışmalarında en büyük sorun, çarpışma sonrasında yaşanan ve ödül gibi cezalarla sonuçlanan, mağdurların mağduriyetini daha da artıran yargı sürecidir.
Genelde yanlış yorumlanan kadermiş anlayışı, yargı sürecinde hala devam etmekte, giden gitmiş, kalanı kurtaralım düşüncesi, dava sürecinin her aşamasında kendisini göstermektedir. Özellikle “çarpıp-kaçma” artık bir alışkanlık haline gelmiş ve hakim takdirinde bir karar olduğu için de, basit bir trafik davası olarak görülmeye devam etmektedir.  Gelişmiş ülkelerde çarpıp kaçmak, “yaşam hakkı ihlali” olarak yargılanmaktadır. Oysa çarpıp kaçmak bir kaza değil, bilinçli olarak bir insanın yaşam hakkını ihlal etmektir. Hukuk davasında çıkan tazminatlar ise hiçbir yaptırımı olmadığı için, zaman aşımı sonunda ödenmeden yok olup gitmektedir.  
Çarpışma sonrasında alınacak ve alınması gereken rehabilitasyon ve psikolojik destek sürecinde de, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı devreye girer. Bir de çarpışma sonrası sakatlıklar vardır. Uzun, yıpratıcı ve çözümsüz bir süreçtir trafik mağdurlarının yaşadığı.  

Haklarımızı, bu haklara nasıl ulaşacağımızı, davamıza nasıl sahip çıkacağımızı ve haklıyken nasıl haksız duruma düşmeyeceğimizi hala bilmiyoruz. Bizim için yani Trafik mağdurları için yargı süreci kararları en önemli sorunlarımızdan birisidir. 
 

23 Eylül 2016 Cuma

Sabah köprü trafiğinde yol alırken gökten bir metrobüs düşüyor!

23 Eylül 2016, İstanbul

“Avrupa Yakası'ndan gelen 34 TP 2406 plakalı metrobüs, Acıbadem durağında yoldan çıkıp, karşı yönden gelen çift katlı otobüsle çarpıştı. Metrobüs, çarptığı araçlardan 6'sını da altına aldı.” CNNTURK
Sabah işe giderken, köprü yolunun en kalabalık olduğu saatte, duran trafikte,  yağmurlu bir havada  bir anda aracınızın üzerine metrobüs düşüyor.  Filmlerde olabilecek sahnelerden biri yine bizim ülkemizde gerçekleşiyor. İddiaya göre metrobüste yolcu, sürücüye tekme atmış, sürücü kontrolünü kaybetmiş ve yan şeride uçmuş, araçların üzerine düşmüş. Yaralılar var deniyor haberlerde, dilerim bir can kaybı olmaz.
İETT, Metrobüs ve halk Otobüsü sürücüleri 1-2 yılda bir psikoteknikten geçiyor ve raporları yenileniyor. Türkiye’de ilk psikoteknik raporunu veren kurum İETT.  Sürekli eğitim alıyorlar, stres, sürücü davranışlarını geliştirme, sürüş teknikleri  gibi pek çok profesyonel eğitim alıyorlar. Bunların hepsi çok önemli çalışmalar ama hala metrobüse bindiğimde sürekli telefonu ile oynayan sürücüleri görüyorum ve diyorum ki sanırım “ikisi bir arada kullanılmaz” cep telefonunu araç sürerken kullanma eğitimini almamışlar. Yolcuya davranışlarına gelince de hiç biri stres ya da sürücü davranışları eğitimine gitmemiş, mazaretli oldukları için katılamamış hiç birisi...
İstanbul’da araç kullanmak eziyetli bir durum, ticari sürücüler için ise çok zor ama meslekleri sürücülük. Sürücülük çok ciddi bir iş, can emanet ediliyor ve herkesin yapamayacağı bir meslek. Ayrıca bu ülkede her 18 yaşına gelende ehliyet almak zorunluluğunda değil. Ehliyet alıp, trafiğe çıkarken aracı kullanabilir mi? Kullanamaz mı diye bakmak gerekiyor. Sadece geri park ettirme ve vites değiştirme değildir araç kullanmak. Ehliyet aldıktan sonra ticari sürücü olacak ise mutlaka sürücü davranışlarına bakılması gerekir. Stres altında nasıl araç kullanıyor, panik oluyor mu? Konsantrasyon, dikkat durumu nasıl? Kolay sinirleniyor mu?  Dün bir servis sürücüsü aracında bacaklarından vuruldu, servisler de denetleniyor sözde… o servis içinde çoculşar olsaydı ne olacaktı? O çocukların yaşadığı travma nasıl geçecekti? Bunları hiç düşünüyor muyuz?
İşe gitmek için kabus bir  trafiğin içinde yol almaya çalışıyorsunuz, radyonuz açık, günü nasıl geçireceğinizi düşünürken gökten metrobüs kafanıza düşüyor. Bu haberi televizyonlardan izlediğimizde de şaşırmıyoruz, olabilir diyoruz neredeyse, sanırım toplu aymazlık ve cinnete doğru gidiyoruz el ele…
Biz “kaza” demiyoruz, çünkü kaza baştan affediyor. Oysa hepimiz biliyoruz, kırmızı ışıkta bir araç geçerse, bir yayaya zarar verebilir. Her zaman araçta yolculuk ederken, gideceğimiz yol kısa dahi olsa, emniyet kemerimizi takmalıyız. Bir araç birine çarpıp kaçarsa, o insanın yaşam hakkını elinden almış olur. Trafikte kurallara uymadığımız takdirde, sonuçların ne olabileceğini baştan biliyoruz. İşte bu nedenle de “kaza” değil çarpışma diyoruz. Devletin en önemli görevi bizim güvenliğimizi ve güvenli ulaşımımızı sağlamaktır.
Suat Ayöz Trafik Mağdurları Derneği

Yeşim Ayöz

Sabah köprü trafiğinde yol alırken gökten bir metrobüs düşüyor!

23 Eylül 2016, İstanbul

“Avrupa Yakası'ndan gelen 34 TP 2406 plakalı metrobüs, Acıbadem durağında yoldan çıkıp, karşı yönden gelen çift katlı otobüsle çarpıştı. Metrobüs, çarptığı araçlardan 6'sını da altına aldı.” CNNTURK
Sabah işe giderken, köprü yolunun en kalabalık olduğu saatte, duran trafikte,  yağmurlu bir havada  bir anda aracınızın üzerine metrobüs düşüyor.  Filmlerde olabilecek sahnelerden biri yine bizim ülkemizde gerçekleşiyor. İddiaya göre metrobüste yolcu, sürücüye tekme atmış, sürücü kontrolünü kaybetmiş ve yan şeride uçmuş, araçların üzerine düşmüş. Yaralılar var deniyor haberlerde, dilerim bir can kaybı olmaz.
İETT, Metrobüs ve halk Otobüsü sürücüleri 1-2 yılda bir psikoteknikten geçiyor ve raporları yenileniyor. Türkiye’de ilk psikoteknik raporunu veren kurum İETT.  Sürekli eğitim alıyorlar, stres, sürücü davranışlarını geliştirme, sürüş teknikleri  gibi pek çok profesyonel eğitim alıyorlar. Bunların hepsi çok önemli çalışmalar ama hala metrobüse bindiğimde sürekli telefonu ile oynayan sürücüleri görüyorum ve diyorum ki sanırım “ikisi bir arada kullanılmaz” cep telefonunu araç sürerken kullanma eğitimini almamışlar. Yolcuya davranışlarına gelince de hiç biri stres ya da sürücü davranışları eğitimine gitmemiş, mazaretli oldukları için katılamamış hiç birisi...
İstanbul’da araç kullanmak eziyetli bir durum, ticari sürücüler için ise çok zor ama meslekleri sürücülük. Sürücülük çok ciddi bir iş, can emanet ediliyor ve herkesin yapamayacağı bir meslek. Ayrıca bu ülkede her 18 yaşına gelende ehliyet almak zorunluluğunda değil. Ehliyet alıp, trafiğe çıkarken aracı kullanabilir mi? Kullanamaz mı diye bakmak gerekiyor. Sadece geri park ettirme ve vites değiştirme değildir araç kullanmak. Ehliyet aldıktan sonra ticari sürücü olacak ise mutlaka sürücü davranışlarına bakılması gerekir. Stres altında nasıl araç kullanıyor, panik oluyor mu? Konsantrasyon, dikkat durumu nasıl? Kolay sinirleniyor mu?  Dün bir servis sürücüsü aracında bacaklarından vuruldu, servisler de denetleniyor sözde… o servis içinde çoculşar olsaydı ne olacaktı? O çocukların yaşadığı travma nasıl geçecekti? Bunları hiç düşünüyor muyuz?
İşe gitmek için kabus bir  trafiğin içinde yol almaya çalışıyorsunuz, radyonuz açık, günü nasıl geçireceğinizi düşünürken gökten metrobüs kafanıza düşüyor. Bu haberi televizyonlardan izlediğimizde de şaşırmıyoruz, olabilir diyoruz neredeyse, sanırım toplu aymazlık ve cinnete doğru gidiyoruz el ele…
Biz “kaza” demiyoruz, çünkü kaza baştan affediyor. Oysa hepimiz biliyoruz, kırmızı ışıkta bir araç geçerse, bir yayaya zarar verebilir. Her zaman araçta yolculuk ederken, gideceğimiz yol kısa dahi olsa, emniyet kemerimizi takmalıyız. Bir araç birine çarpıp kaçarsa, o insanın yaşam hakkını elinden almış olur. Trafikte kurallara uymadığımız takdirde, sonuçların ne olabileceğini baştan biliyoruz. İşte bu nedenle de “kaza” değil çarpışma diyoruz. Devletin en önemli görevi bizim güvenliğimizi ve güvenli ulaşımımızı sağlamaktır.
Suat Ayöz Trafik Mağdurları Derneği

Yeşim Ayöz