23 Eylül 2016 Cuma

Sabah köprü trafiğinde yol alırken gökten bir metrobüs düşüyor!

23 Eylül 2016, İstanbul

“Avrupa Yakası'ndan gelen 34 TP 2406 plakalı metrobüs, Acıbadem durağında yoldan çıkıp, karşı yönden gelen çift katlı otobüsle çarpıştı. Metrobüs, çarptığı araçlardan 6'sını da altına aldı.” CNNTURK
Sabah işe giderken, köprü yolunun en kalabalık olduğu saatte, duran trafikte,  yağmurlu bir havada  bir anda aracınızın üzerine metrobüs düşüyor.  Filmlerde olabilecek sahnelerden biri yine bizim ülkemizde gerçekleşiyor. İddiaya göre metrobüste yolcu, sürücüye tekme atmış, sürücü kontrolünü kaybetmiş ve yan şeride uçmuş, araçların üzerine düşmüş. Yaralılar var deniyor haberlerde, dilerim bir can kaybı olmaz.
İETT, Metrobüs ve halk Otobüsü sürücüleri 1-2 yılda bir psikoteknikten geçiyor ve raporları yenileniyor. Türkiye’de ilk psikoteknik raporunu veren kurum İETT.  Sürekli eğitim alıyorlar, stres, sürücü davranışlarını geliştirme, sürüş teknikleri  gibi pek çok profesyonel eğitim alıyorlar. Bunların hepsi çok önemli çalışmalar ama hala metrobüse bindiğimde sürekli telefonu ile oynayan sürücüleri görüyorum ve diyorum ki sanırım “ikisi bir arada kullanılmaz” cep telefonunu araç sürerken kullanma eğitimini almamışlar. Yolcuya davranışlarına gelince de hiç biri stres ya da sürücü davranışları eğitimine gitmemiş, mazaretli oldukları için katılamamış hiç birisi...
İstanbul’da araç kullanmak eziyetli bir durum, ticari sürücüler için ise çok zor ama meslekleri sürücülük. Sürücülük çok ciddi bir iş, can emanet ediliyor ve herkesin yapamayacağı bir meslek. Ayrıca bu ülkede her 18 yaşına gelende ehliyet almak zorunluluğunda değil. Ehliyet alıp, trafiğe çıkarken aracı kullanabilir mi? Kullanamaz mı diye bakmak gerekiyor. Sadece geri park ettirme ve vites değiştirme değildir araç kullanmak. Ehliyet aldıktan sonra ticari sürücü olacak ise mutlaka sürücü davranışlarına bakılması gerekir. Stres altında nasıl araç kullanıyor, panik oluyor mu? Konsantrasyon, dikkat durumu nasıl? Kolay sinirleniyor mu?  Dün bir servis sürücüsü aracında bacaklarından vuruldu, servisler de denetleniyor sözde… o servis içinde çoculşar olsaydı ne olacaktı? O çocukların yaşadığı travma nasıl geçecekti? Bunları hiç düşünüyor muyuz?
İşe gitmek için kabus bir  trafiğin içinde yol almaya çalışıyorsunuz, radyonuz açık, günü nasıl geçireceğinizi düşünürken gökten metrobüs kafanıza düşüyor. Bu haberi televizyonlardan izlediğimizde de şaşırmıyoruz, olabilir diyoruz neredeyse, sanırım toplu aymazlık ve cinnete doğru gidiyoruz el ele…
Biz “kaza” demiyoruz, çünkü kaza baştan affediyor. Oysa hepimiz biliyoruz, kırmızı ışıkta bir araç geçerse, bir yayaya zarar verebilir. Her zaman araçta yolculuk ederken, gideceğimiz yol kısa dahi olsa, emniyet kemerimizi takmalıyız. Bir araç birine çarpıp kaçarsa, o insanın yaşam hakkını elinden almış olur. Trafikte kurallara uymadığımız takdirde, sonuçların ne olabileceğini baştan biliyoruz. İşte bu nedenle de “kaza” değil çarpışma diyoruz. Devletin en önemli görevi bizim güvenliğimizi ve güvenli ulaşımımızı sağlamaktır.
Suat Ayöz Trafik Mağdurları Derneği

Yeşim Ayöz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder